Günümüzün en yaygın hastalığı: FOMO

Son zamanlarda teknolojiyi, telefonu, sosyal medyayı, gazeteleri kişisel alanımdan çıkarttım. Televizyon zaten yıllardır yok hayatımda. Sadece "işim" olduğu zaman kullanıyor, bilgisayara sınırlı erişim sağlıyor, telefon neredeyse hiç kullanmıyorum (eskiden kullandığım no eşime yönlendirilmiş durumda ve gerekli hallerde akşamları onun teli vasıtasıyla belki haftada toplamda 15-20 dakikayı dahi geçmeyecek kadar ya kullanıyor ya kullanmıyorum). Özellikle son 6aydır tam bir TEKNODETOKS halindeyim. Çağın "gereklilikleri" gereği insanlar şaşırıyorlar ve anlamıyorlar çoğu zaman malesef evet ama ben böyle gerçekten çookk daha mutluyum.


Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir yazıda James Clear'ın güzel bir benzetmesi vardı. A ha! dedim işte bu seçimimin sebebini soranlara kendimi daha kolay anlatmamı sağlayacak şey işte. Günümüzde sosyal medya ve basın aracılığıyla servis edilen bu hızlı üretilip hızlı tüketilen haberleri ve çerez niyetine bilgileri "beynin abur cuburu" olarak değerlendirmiş James. Hızlı ve çabuk tüketilebilir haberleri kitaplara, uzun yazılara tercih etmemiz ana öğünlerimizi şekerlemelerle geçirtirmemize eş değer aslında.

Gün içerisinde sık sık girip kaygıyla kontrol ettiğiniz feysbuk duvarları, twitırda kim ne yazmış kaygılarıyla okuduğunuz yazılar, 3. sayfadaki garip haberler uzun vadede beyninizi hasta ediyor malesef. Nasıl ki beden için sağlıklı ve "gerçek" öğünler gerekliyse, beyin için de sağlıklı ve "gerçek" bilgiler gerekli. Bu sebeple "aldığımız" her bilgiyi sıkı bir elekten geçirmemiz gerekiyor.

Sosyal medyayı sadece kendi paylaşacağım şeyler olduğunda kullanıyorum ben ve bu insanları kırıyor. "ben bunu statümde yazmıştım nasıl bilmezsin" "daha geçen gün o fotoyu paylaşmıştım neden bakmadın" İYİ DE BANA NE?! bu tepkileri veren insanlara şunu söylüyorum "rastgelirsem görebilirim, ben ana sayfaya bile girmiyorum. kim ne yapmış ilgili değilim, kimsenin duvarına bakmam bile. bu yüzden eğer bana söylemek istediysen bana söyle, ha eğer herkesi ilgilendiriyorsa o zaman ilgisini çekenlerle idare etmelisin" ve işte bunu anlayamıyor insanlar çünkü içlerinde deriiinnn bir "olanı biteni kaçırma korkusu, kim ne yaptı merakı" var. Hastalık tam da burada ortaya çıkıyor.

"Aayy ahmet bugün nereye gitti acaba? Acaba leyla bugün ne statü yazdı? Du bir daha bakayım belki yeni bir şey olmuştur! Acaba recepciğim bugün ne dedi? Ayy acaba emine bugün ne giydi?"

“Gelişmeleri kaçırma korkusu” – FOMO (Fear of Missing Out)– son zamanlarda adını sıkça duymaya başladığımız bir çeşit kaygı bozukluğu ve “gereksiz yere pişmanlık duyma” davranışıyla tanımlanıyor. FOMO, kişilerin, etraflarındaki birçok alternatifin farkında olması ve daima daha fazlasını istemek, olmak ya da yapmak istemesinden kaynaklanıyor.
FOMO her ne kadar yeni bir trend gibi görünse de, aslında uzun zamandır hayatımızda. Ancak uzmanlar, bu bozukluğun, internetin hayatımızda daha fazla yer edinmesiyle artış gösterdiği görüşünde.
Sosyal ağların FOMO’nun ortaya çıkışını destekliyor oluşu; insanların Facebook, Twitter ve LinkedIn üzerinden çevrelerindeki insanların ne yaptıklarını, nasıl geliştiklerini ve nelere sahip olduklarını görmelerinden ve kendi hayatlarıyla karşılaştırmalarından kaynaklanıyor.  İnsanların bu alternatiflerin farkında olması, kendi hayatlarıyla ilgili tatminsizlik yaratıyor çünkü aynı süreçlerden geçtikleri insanların daha iyi yerlere geldiklerini görmek, pişmanlık duygusunu tetikliyor.
FOMO’nun en büyük tehlikesi, zamanınızı boş yere tüketiyor oluşu. FOMO yaşayan insanlar; genelde o anda yaptıkları işe odaklanmaktan çok, yapmadıkları şeyler için pişmanlık duyarak zamanlarını öldürüyorlar. Yani, bir şeyler yaparken, yapamadıkları şeyleri kaçırdıkları için büyük bir pişmanlık ve suçluluk hissediyorlar.
McGuire-Snieckus’e göre FOMO’nun ortaya çıkışı, sosyal statü ya da yaştan ziyade insanların kişilik özellikleriyle alakalı bir durum.  Hayattan zevk alabilen, ne istediklerinin, nasıl bir yaşam tarzı benimsediklerinin farkında olan insanlarda FOMO’nun görülme olasılığı daha az. Çünkü bu insanlar, başarmak istedikleri hedeflere ulaştıktan sonra durmaları gerektikleri noktaların bilincindeler ve ellerindekiyle yetinmeyi biliyorlar.

Bunun aksini yaşayan insanlar ise yaptıklarına değil, daima daha fazla ne yapabileceklerine odaklanarak hareket ediyorlar. Bir konuda karar alana kadar olabilecek tüm alternatifleri değerlendirmeye çalışıyorlar. Sonucunda bir karara varsalar bile, bunun en iyi sonuç olmadığına inanıyorlar ve yaptıkları hiçbir işten tatmin olmuyorlar.

FOMO’nun kaygı ve stres yaratması ya da motivasyon kaynağı olarak kullanılıp kişisel gelişiminize katkı sağlaması arasında ince bir çizgi var. Bu çizgide kalabilmek için de daima anı yaşamak, başkalarının hayatlarına değil kendi hayatımıza odaklanmak, ve sosyal ağlarda geçirdiğimiz zamanı abartmamak gerekiyor.  Yapabildiklerinize odaklanıp bunlarla gurur duymayı bildiğiniz sürece, FOMO’yu hayatınızı olumlu yönde geliştirecek bir araç olarak kullanabilmeniz mümkün.
Alıntıların yapıldığı yazının tamamı için : http://www.uplifers.com/gelismeleri-kacirma-korkusu-fomo/#ixzz3Jnen8L7s

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlar da İlginizi Çekebilir