Kadına Şiddet? Kadın? İnsan? Canlı? Hak?

Kadına şiddet nedir biliyor musun sevgili dostum?
Kadın nedir onu biliyor musun?
Biliyorum dersen kötü! Çünkü her kadın bambaşka, biricik. "kadın" tanımı yapabilmen kadına şiddet aslında senin. kadın şöyle, kadın böyle, şudur budur diyebilmen de.

Genlerle ilgili bir şey değil "kadın" olmak. Giyilen etekle, yüksek topukla, uzun saçla, doğurmakla, büyük kalçayla, gelişmiş meme dokusuyla, bir zardan gelen kanla hiiçç alakalı değil.

"Siz daha bebek alışverişi yapmadınız mı?" Yoo yapmadık

Söz alışverişi, nişan alışverişi, nikah alışverişi, düğün alışverişi, bayram alışverişi, ot alışverişi afedersiniz ama boT alışverişi! Nedir bu böyle aynı hikaye suç kimde neden böyle diye haykırasım var benim... İnsanları neden böyle süreçlere sokmaya meyilli bir toplumda yaşıyoruz anlayamıyorum. Dünyanın kalanı da mı böyledir bilmem ama bu işin bizdeki kadar ayyuka çıkarıldığı bir kültür daha henüz duymadım ben.

Eşim de ben de eşya bağımlısı insanlar değiliz. Hiç olmadık. Ne ilişkimizin "cici bici" aylarında ne de evliliğe evrildiği zamanlarda hiç "oyumuz da olsun buyumuz da olsun" demedik. Kullanmayacağımız şeyleri hiç edinmemeye çalıştık o sebeple de neye ne zaman ihtiyaç hissetsek onu o zaman aldık. Hala öyle yapıyoruz.

Ev eşyalarımızın bile koltuk, yatak, buzdolabı vs "her eve lazım" olanlarının dışında kalanları yeni evimize geçip orada yaşamaya başlayınca almaya karar vermiştik en başında ve öyle de yaptık. Gerçekten de çok rahat ettik. Ne eve uymayan eşyamız oldu, ne de içimize sinmemiş bir ev dekorasyonumuz.

"Öğretmenler" günümüz kutlu olsun

"Öğreten kapıyı aralar, içeriye kendin girmek zorundasın"

İlk önce doğa geliyor aklıma ve dolayısıyla kendi doğam... Öncelikle kendi iç sesime olan minnetimle başlıyorum bugünü hissetmeye. İyi ki yıllardır hiç kısılmadı sesi kalbimin, teşekkür ederim sevgili ruhum senin de günün kutlu olsun.

Sonra bastığım toprak, dokunduğum yaprak, kokladığım çiçek, içimi coşturan o minik tohumun fedakar çenekleri ne çok öğrendim hepinizden! Şükran...

Sonra pamuk prensesim, güzel kızım ve nezdinde hayatıma bir bakışla bile sokulmuş tüümm ıslak burunlar, ya olmasaydınız siz? Varlığınıza teşekkürler. 

Ve önce sevgilim sonra da "gönüllü" veya "görevli" bir şeyler öğreten, bilgiyi paylaşan tüüm insanlar hem yapılması hem yapılmaması gereken ne çok şey öğretirsiniz hepiniz çoğu kere farkına bile varmadan. Sizlerin de varlığınıza şükran. 

Sevgiyle kucaklayarak GÜNÜMÜZÜ KUTLARIM

Masal nerede biter, hayat nerede başlar?

Çocukken resimlerine baktığınız ilk kitabı anımsar mısınız? Hani okumayı öğrenmeyi istemenize sebep olacak kadar ilginizi çeken bir kitap mesela, oldu mu hiç? Benim oldu. Galiba beş yaşımda falandım o kitabı rafta görüp annemden almasını istediğimde. Henüz yeni yeni evde sayıları tanımaya, harflerle arkadaş olmaya başladığım zamanlar annem sayesinde, ama hala adımı tam yazamıyordum, hatırlıyorum. "Bir ikii üşş beeş sekiz döört altı"ydı o zamanlar sayılar aleminin hali ve kimse onlara henüz "sırayaa geç!" dememişti.

Okula gitmeye çok hevesli bir çocuktum ben. Tabelaları okuyabilmek için, takvim yapraklarının arkasındaki fıkralara gülebilmek için falan her sabah okula giden mavi önlüklüleri camdan görüp ağlardım "ben de didiceemm" diye.

Günümüzün en yaygın hastalığı: FOMO

Son zamanlarda teknolojiyi, telefonu, sosyal medyayı, gazeteleri kişisel alanımdan çıkarttım. Televizyon zaten yıllardır yok hayatımda. Sadece "işim" olduğu zaman kullanıyor, bilgisayara sınırlı erişim sağlıyor, telefon neredeyse hiç kullanmıyorum (eskiden kullandığım no eşime yönlendirilmiş durumda ve gerekli hallerde akşamları onun teli vasıtasıyla belki haftada toplamda 15-20 dakikayı dahi geçmeyecek kadar ya kullanıyor ya kullanmıyorum). Özellikle son 6aydır tam bir TEKNODETOKS halindeyim. Çağın "gereklilikleri" gereği insanlar şaşırıyorlar ve anlamıyorlar çoğu zaman malesef evet ama ben böyle gerçekten çookk daha mutluyum.

Silikon Vadisi yöneticileri çocuklarını neden teknolojisiz eğitim veren okullara gönderiyor?


teknolojisiz okullar

 Silikon Vadisi‘nde çalışan, gecesi gündüzü teknoloji üretmek ve dünyaya sunmak olan üst düzey çalışanlar; çocuklarını teknoloji barındırmayan okullara göndermeyi tercih ediyor. Son teknoloji ile donatılmış laptoplar, iPadler ve dijital kitaplarla birebir eğitim veren havalı kurumlar yerine; eğitim materyallerinin eski usul tahta-tebeşir, kâğıt-kalem, örgü ve dikiş iplikleri, renkli boyalar, bazen de çamur olduğu ‘Waldorf’ okullarını tercih ediyorlar. Bu okullarda öğretmenler, eğitimi geleneksel tebeşir ve karatahta ile yapıyor; öğrenciler de kâğıt ve kalemle yazılanları not ediyor. Yani şu anki trendin tam zıttı.

New York Times gazetesindeki bir araştırmaya göre, Ebay’in teknoloji sorumlusundan tutun da Google ile Apple’ın yöneticilerine kadar, Silikon Vadisinin önemli isimleri çocuklarını içinde bilgisayar bulunmayan okullara göndermeyi tercih ediyor.

Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat

Her kadının hayatının bir yerinde durup soluklanarak okuması gereken güzel kadından güzel bir yazı:

Saydım, tam beş yüz altmış üç tane şarkı biliyorum. Ezbere. Bir sürü dilde.
Buna rağmen yine de ölür müyüm dersin çocuğum? Sana çocuğum diyebilir miyim doktorcuğum? O kadar gençsin ki. Torunum yaşındasın, hatta belki torunumun çocuğu.
Peki doktorcuğum çocuğum, diyorsin ki birkaç güne öleceğim! Kesin yan! Dönüşü yok bunun öyle mi sahi?
Yetmiş yedi yılda üç yüz yirmi bir tane şarkı öğrenmişim. Şimdi ben ölünce ne olacak o kadar şarkı kuzum? Sen biliyor olmalısın, daha önce ölen çok insan görmüşsündür. İçlerinden şarkı hiç çıktı mı ölülerin doktorcuğum? Bir ses, bir mırıltı, bir kıpırtı? Dans gibi mesela? O bile bir şeydir. Tam ölürken içimdeki şarkılardan birinin kıpırtısını hissetsem.
Lemon tree… very pretty and the lemon flower is sweet.

Kahvaltida ne yedi cocuk? Paslı demir, jelatin, tebesir tozu!



Ah ne sacma baslik! Ne sacmalamis bu kadin? Boyle dusunduruyor degil mi? Ne alakasi olabilir kahvaltiyla jelatinin, pasli demirin, tebesirin? Dune kadar ben de boyle dusunurdum. Bilmek lanet iste, o yuzden rahati kacsin istemeyen yaziyi okumasin sevgililerim. Zira zeytinimiz pasli demir, peynirimiz tebesir tozu, kirec, yogurdumuz domuz jelatini icerirmis dikkat etmeden alirsak.
Turk milletinin adeti kol kiriliyor yen icinde kaliyor. Aile icinde de olsa sıkıntı, toplumda da olsa "olan oldu bir kere ne yapalim kader" deyip oturuyoruz. En ufak problemden en buyugune kadar kaderciyiz biz. Hal boyle olunca da kimse sikayet etmiyor, hak aramiyor, bilincli tuketici rolunu kabullenmiyor ve en "marka" firmalar bile "yersen" deyip neleri neleri "kalite" diye sunma cesaretini gosteriyor.
"Gıda hileleri" denilen seyleri yapanlar gida teroristleri. Ozellikle et ve sut urunleri basta olmak uzere, baharat, bakliyat ve pek cok seyle bizi ve cocuklarimizi zehirlemeye devam ediyorlar. Bu siralar bu gida hilelerine kafayi takmis durumdayim brn sevgili gunluk. Ve arastirirken bulduklarim tuyler urpertici.

Biraz yavaslayalim mi hanimlar?


Yasamin kiyisinda dolasarak geciriyoruz hayatlarimizi. Hayat pek cogumuz icin saydigimiz dakikalardan, gunlere kosan saatlerden, bizden kosarak uzaklasan aylardan ibaret. Anlari es geciyoruz yillarin hesabini yapmaya calisirken. Durup beklemiyoruz ki o kadim hikayedeki gibi ruhlarimiz bizi yakalayabilsin.

Biz cocugumuzun artik aramiza katilmasina karar verdigimiz anda coktan basarmistik yavaslamayi. Bir yildir uzerine dusunmus, hayatimizi ona hazir hale getirmis ve sonra ona "hazir oldugunda gelebilirsin artik" demistik.
Aramiza katilmaya karar vereli 7 ay oldu. 7aydir kalbini duyuyor, minik kipirtilarini hissediyoruz. Anin tadini doyasiya cikariyoruz. Ve iste bu anlarda daha rahat gorebiliyorum artik ne cok kosmusum ben hayatim boyunca. Ne cok calismis, cabalamis, yorulmus, yipranmisim. Kosusturmacalarda kac kez ruhumu unutup gitmisim bir yerlerde kim bilir!

Ruh Kaybinin 20 Belirtisi

Tembellik etme hakkini kullanmakla, ise yaramaz uyusturulmus bir yasam formuna donusmek arasindaki fark karistiriliyor gunumuzde. Tembellik benim icin gonlumun istemedigi seyi yapmamak, gerekliyse ve mumkunse erteleme hakkimi kullanmak, dayatilan sistemin caliskan carki olmaktansa kendime, evime, cocuklarima zaman ayiran tembel anne olmak demek. Digeri ise yani ise yaramaz uyusturulmus bir yasam formuna donusmek hastalikli bir sey, sanki ruhunu kaybetmek gibi. Ve pek cok 'caliskan' insan aslinda farkinda olmadan 'uyusturulmus' birer birey olarak devam ediyor hayatina.

Iste bu durumu kendi kelimelerimle tam manasiyla anlatamadigimi dusunuyordum. Bugun rastladigim asagidaki harika yazi tam da hislerimin tercumani oldu. Tembelsek de ruhsuz degilmisiz ohh be henuz ruhu kaybetmemisiz diyor ve sizleri okumaya davet ediyorum. Lutfen okurken kendinizi durustce yoklayin, zira erken teshis hayat kurtatir. Zararin neresinden donsek kardir.
Isigin gucu ve sevginin sicagiyla

3. Trimester: Hosgeldin Uykusuzluk! Iste basetme yollari

Hamilelik ilerledikce hayatin gece kismi biraz daha zorlasmaya basliyor. Uykuya dalma ve uyanmadan sabahi getirmek mucize gibi gelmeye basladiginda anliyorsunuz ki artik son duzluge girmissiniz. 3. Trimestera hosgeldiniz!

Ben oyle uyuyarak buyuyen hamilelerden olamadim, bahtsizim. Arada bir dus alip cocuklarla yaptigimiz bir kac yarim saatlik guzellik sekerlemesini saymazsak gunduz uyku basmasi, uyuklama falan hic ugramadi bana. Bu sebeple belki son trimestera kadar uyku problemi olmadan girdik sukur ki. Ama artik buyuyen bebek, baski yapan rahim, daralan mesane, cook cok hareket eden minik tirtil sayesinde uykuya dalmakta zorlasti deliksiz uyumakta.

'Anne baba olma standartlari' diye bir sey var mi?

"Anne baba olma standartlari" diye bir sey var mi?
-Kredi karti limiti en az on yuz bin olsun, iphone6 kullansin,
-Su kadar IQ isteriz, su akademik basarilari da olsun, basbakanin elini sikarken fotosu olursa daha evla 5 tane bile yapabilir
-Sosyal statusu en az su olsun, 3dil bilsin, yakisikli olsun, arabasi uc bes iki model olsun
Boyle mi degerlendirirlerdi acaba standartlar olsa, yoksa her canliya saygi duyma, can alamama, her dusunceyi kutsal sayma, ayirim yapmaksizin canli hakki gasp etmeme falan da erdem sayilir.miydi kiyisindan kosesinden?

'Her kadin anne dogar' mi? Her doguran 'anne' olur mu?

Hic dogurmamis ne guzel kadinlar taniyorum ben, annelik nasil da yakisiyor her birine. Ne erkekler goruyorum, cocuklari oyle tatli "anne olabilen" bir babalari olduklari icin cok sansli. Benim kocam mesela diye geciyor icimden suan, cogu zaman benden daha iyi bir "anne" oluyor cocuklarima ve gurur duyuyorum onunla.

Annelik uzerine dusunuyorum bugunlerde sevgili gunluk. Nedir annelik, kimdir anne? Annelik nasil doguran disilerin tekeline verilmis bir ozellige donusmus, hic anlayamiyorum. "Ben onu 9ay karnimda tasidim, ben dogurdum. Anneyim ben" ne acıklı bir inanis. Sadece bir canliyi tasiyip dunyaya teslimini saglayan bir kargo gorevlisine donusuveriyor "anne" boyle tanimlaninca.
Yillarca yuzlerce dogum sonrasi bebegi ailesine teslim ederken karsilastigim ve beni en fazla korkutan seydir annenin tavri. Bebegi babasiyla bulusturdugunuzda baba yeni bir hayata dokundugunun farkindadir cogu zaman, incitmekten, yanlis yapmaktan korkar. Annelerin ise cogu toplumda yaratilan "her kadin anne dogar" algisiyla muhtemelen ve elbette istemeyerek hoyratca yaklasir bebege, kendi uzuvlarindan birine davranircasina. Annelerin bebeklerinin kisiligini, bagimsizligini ve baska bir canli olmalarini kabul edemeyisleri daha ilk anlarda, bu sekilde basliyor gibi geliyor bana.

Anneligi Yeniden Ogrenirken

Bu sıralar su gibi akıp geçiyor hayat ve bazen zamana geç kalıyorum.
Kaybediyorum geçen zamanı, izlerken kullanmayı unutuvermiş oluyorum. Benim gibi kaybolmayı sevenlerdenseniz çok da koymuyor aslında küçük kayıplar. Yeter ki bize bir şey olmasın. Yeni bir şehirde kaybolmayı, tanımadığım sokaklarda kendimi aramayı, zamanın nasıl geçtiğini dahi anlayamamayı seviyorum. Haliyle de zaman zaman "zaman" da kaybediyorum yapmak
istediğim şeyler için.

"Hayattan öğrendiğim 45 ders¨

  1. Hayat adil değildir ama yine de iyidir.
  2. Şüphe ettiğinizde, karşınıza çıkan adımı küçük atın.
  3. Hayat çok kısa, tadını çıkarın.
  4. İşiniz hastalandığınızda sizinle ilgilenmeyecek. Arkadaşlarınız ve aileniz elinizi tutacak.
  5. İhtiyacınız olmayan şeyler almayın.
  6. Her tartışmayı kazanmak zorunda değilsiniz. Kendinize karşı dürüst kalın.
  7. Biriyle beraber ağlayın. Yalnız ağlamaktan iyidir.
  8. Tanrı’ya sinirlenebiliriz zaman zaman. O bunu kaldırabilir.
  9. Anlamı olan şeyler için kendinizi saklayın.
  10. İş çikolataya gelince değişir, boşuna direnmeyin.
  11. Geçmişinizle barışın ki, şu anı bozmasın.
  12. Çocuklarınızın sizi ağlarken görmesi kabul edilebilir.
  13. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Onların serüveninin ne olduğunu bilmiyorsunuz.
  14. Eğer bir ilişki bir sır olarak kalmalıysa, içinde size de yer yoktur.

İşler yolunda gitmediğinde pozitif kalmanıza yardımcı olabilecek 10 olumlu düşünme tekniği

Neden bu şekilde sonlandı? Neden ben? Neden ben de herkes gibi normal bir hayat yaşayamıyorum? Hiç problem yaşamadan hayatına mutlu devam eden insanlar bunu yapmayı nasıl beceriyor? Sorun bende mi?
Tabii ki tüm olumsuzlukların bir gecede düzelmesi ve ertesi güne mutlu bir birey olarak uyanmanız gerçekçi bir beklenti değil. Aynı şekilde hayatınız boyunca karşılaşacağınız olumsuz durumları engelleyebilmeniz de mümkün değil. Fakat bu durumlar karşısında nasıl bir tavır izlemeniz gerektiği, olaylara nasıl yaklaştığınız sizin kontrolünüz altında.

Bunlar da İlginizi Çekebilir